KOZMİK RADYASYONDAN GELEN EK ENERJİ BİZİ NASIL ETKİLİYOR?

Yazdır Yazdır 

KOZMİK RADYASYONDAN GELEN EK ENERJİ BİZİ NASIL ETKİLİYOR?

İgor Mihayloviç: Çünkü hayatımız böyle. Gerçekten de günümüzde böyle bir hayatımız var. Bize neler olduğunu ve neden tüm hayatımızı kökten değiştirmeye, evimizi terk etmeye, işimizi bırakmaya, hayatımızı tamamen değiştirmeye, başka bir yere, yabancı olduğumuz, hiçbir şey bilmediğimiz ama güvende olduğumuz bir yere taşınmaya hazır olduğumuzu anlamak için bu soruya biraz daha geniş, aslında neler olup bittiğine bakmaya çalışalım. Kendi hayatta kalmamız için, kendi güvenliğimiz için bu tür ciddi adımlara ve eylemlere hazırız, ama Yaratıcı Toplumu inşa etmeye hazır değiliz.

Bunun sebebi nedir? Her şeyden önce, bu psikolojide, yani iç psikolojimizde. Yaratıcı Toplumu inşa etmenin işbirliğine dayalı bir süreç olduğunu anlıyoruz. Bu da geleceğimi birilerine emanet etmem, umutlarımı birilerine bağlamam gerektiği anlamına geliyor. Başka bir deyişle, bu bana bağlı değil; aşırı basit eylemlere hazır değiliz ama Yaratıcı Toplumu inşa etmeyi, ilk aşaması insanları bilgilendirmek olan, en sorumlu ve en zor aşama olarak algılıyoruz. Bu konuda çok konuştuk ve tekrar söyleyeceğiz: tüm insanları bilgilendirmeden Yaratıcı Toplumu inşa etmek mümkün değildir. Ve böyle bir uluslararası hareketin, insanların hayallerini gerçekleştirmekle meşgul olduğu böyle bir projenin var olduğunu öğrenmek yeterli değildir. Gerçek olamayacak kadar iyi görünüyor. Ve çok basit bir eylem gibi görünüyor. Yani, “İnsanları bilgilendirmem gerekiyor. Tamam, onları bilgilendireceğim. Sonra ne olacak? Bu beni nasıl koruyacak?”

Dolayısıyla, insanlar Yaratıcı Toplumun gerçekte ne olduğunu ve insanlara ne vereceğini bile anlamıyor. Eğer bir insan Yaratıcı Toplumda ne elde edeceğini kendisi anlamıyorsa, buna göre yaşamıyorsa… Oysa bunu anlamak ve buna göre yaşamaya başlamak için daha derine inmeniz, bunun ne kadar gerçekçi olduğunu ve ne gibi fırsatlar elde edeceğinizi incelemeniz gerekir. Biz bilgiyi yüzeysel algılamaya alışkınız. Bunun nedenlerinden biri bu.

İkincisi, insanlar “Her şey başkasına bağlı, bana değil” diye düşünüyor. Bu da çok önemli bir nokta. Başka bir deyişle, “Başkaları bunu istemezse, dinlemek bile istemezlerse herhangi bir şeyi etkileyebilecek miyim?” Aslında dinlemek istemezler, çünkü biz de bazen bir şeyi anlamayız ya da bilgiyi yanlış şekilde veya kişinin algılamaya hazır olmadığı yanlış bir zamanda aktarırız. Böylece bilgi aktarımının zorluğuyla karşı karşıya kalırız. Bu yüzden en zor aşamadır arkadaşlar, çünkü duymak istemeyenleri ikna etmemiz gerekir, çünkü onlar kendi güvenlikleri de dahil olmak üzere kendi sorunlarıyla meşguldürler. Her şeyi terk etmek, bir yere taşınmak ve böylece kendi güvenliğini sağlamak – bu hayatta kalma içgüdüsüdür, kendini koruma içgüdüsüdür ve herkeste işe yarar ve baskındır. Her şeyin ne kadar basit olduğunu görüyorsunuz. Dolayısıyla, burada insanların neden ciddi kayıplar vermeye hazır oldukları ama daha büyük bir şey elde edemedikleri konusunda her şey açıktır.

Tüm bunların neden bize hükmettiğine ve neden bu hale geldiğimize gelince, bunun yanıtı döngüselliğin kendisinde, özür dilerim, Kerberus’ta yatıyor. Bu gerçekten doğru. Daha önceki videolarda gezegenimize neler olduğunu analiz etmiştik. Evet, dış kozmik etki gezegenimizin kendi iç potansiyelini artırıyor. Bu enerjinin entropisi nedeniyle, bu dış kozmik etki ısıya dönüşür ve bir şey diğerine yol açar. Okyanusla ilgili sorunun antropojenik faaliyetlerimizin bir sonucu olarak ortaya çıktığı açıktır. Başka bir deyişle, okyanusu gerçekten de ölme noktasına getirdik, ana işlevini yerine getirmiyor. Bunun sonucunda da zincirleme bir reaksiyon ortaya çıktı. Dolayısıyla, sahip olduğumuz şey hem döngünün hem de bizim pervasız eylemlerimizin bir sonucudur.

Yaratıcı Topluma ya da dünyadaki gerçek duruma aşina olmayanlar da dahil olmak üzere pek çok kişi bu tehdidin farkındadır. Sorunun en erken 10.000 yıl içinde ortaya çıkabileceği söylenmesine ve bazı bilim adamlarının bunu iddia etmesine rağmen. “Bilim adamları” kelimesi burada muhtemelen gereksiz, ama aslında durum böyle. Ve insanlar bu bilgileri duyduklarında her şeyin yoluna gireceğini umuyorlar, ama bir tehdit de hissediyorlar. Ve burada daha ciddi bir şeye geliyoruz: bunu hissediyorlar ve gerçekten de gezegenimize doğru ek enerji geliyor.

Ama sizinle mikro dünyada, temel parçacıkların dünyasında neler olduğunu da tartıştık. Sonuçta, onların iç enerjileri de arttı. Bu süreç başlayalı bir süre oldu. Ve yavaş yavaş bu mikro parçacıkların sürdürülebilir ve kararlı hale geldiği bir duruma dönüştü, başka bir deyişle, yüklendiler, önemli ölçüde doldular. Bu arada, tüm maddi dünya gibi biz de bu parçacıklardan oluşuyoruz. Ek enerjiyi hissediyoruz. Bu gerçekten de böyledir ve herkes bunu hissediyor.

Ama bu ilave içsel enerjiyi aldığımızda, onu nasıl kullanacağımızı bilmiyoruz. Bu da doğrudur. Sonuç olarak, ruhsal hastalıklar da dahil olmak üzere çeşitli hastalıkların sayısında bir artış oldu. Pek çok insan depresif durumda ve bu sayı giderek artıyor. Ruhsal sorunların ve çeşitli kronik hastalıkların kitlesel olarak ne zaman ortaya çıkmaya başladığı, ne zaman kötüleştiği, genel olarak sağlık sorunlarının ve pek çok tatsız hastalığın ne zaman kötüleştiği ile bir korelasyon kurarsak, çok ilginç bir model görürüz.

Her şey 1970’lerde büyük ölçüde kötüleşmeye başladı ve kötüleşmeye de devam ediyor. Yani, tam olarak bu zirveye yaklaştığımızda ve bu gücün sadece bir kısmı bile girmeye başladığında, sadece gezegenimize, ekosistemine, iklimine ve diğer her şeye, sadece mikropartiküllere değil, özür dilerim ama bizde de ciddi bir dönüşüme neden olmaya başladılar. Ne görüyoruz? Dünyamızın, yani insan dünyamızın ve ilişkilerimizin bu kısa süre içerisinde gerçekten de ciddi değişimler geçirdiğini görüyoruz. Sonuçta insanlık binlerce yıldır nispeten istikrarlı ve yakın tarihte böyle dalgalanmalar görmedik.

Tatiana: Her şey daha ılımlıydı.

İgor Mihayloviç: Her şey daha ılımlı ve sakindi, daha az hastalık vardı. Şimdi diyorlar ki: bunun nedeni kimyasallar, yiyeceklerle yapılan çeşitli genetik deneyler; hayat daha şehirli, daha teknolojik hale geldi. Ayrıca modern aletler ve daha önce televizyon da dahil olmak üzere yeni bilgi alışverişi yöntemleri var; bunların hepsi psikolojik ve duygusal durumumuzu etkiledi. Sonuç olarak, birçok farklı psikosomatik hastalık ortaya çıktı. Ayrıca teknolojik olarak aktif bir şekilde gelişmeye başlamamız da bizi etkiledi. Yani bir nevi çevreyi etkilemeye başladık ve tüm bunlar bir araya gelince şu anda içinde bulunduğumuz duruma yol açtı. Bir yandan bu süreçlerle açıklanabilir. Gerçekte ise her şey, her birimizin bir miktar enerji fazlalığı olduğunu hissetmesi, ancak bunu nasıl doğru kullanacağımızı bilmememiz gerçeğine dayanıyor. Bu gerçekten de doğrudur. Ve bu gücün içimizde baskın olan şeyi güçlendirdiğini anlamamız gerekir. Başka bir deyişle, bu Vril’in gücüdür, şöyle söyleyelim; onu nereye yönlendirdiğimiz aslında olan şeydir.

Ama bize ne oluyor? Çok sayıda farklı düşünce ve diğer her şeyin yanı sıra genel olarak yaşam tarzımız nedeniyle kendimize daha fazla odaklanmamız doğaldır. Ve kendimize olan bu takıntımız resmin tamamını göremememize yol açıyor. Hatta pek çok insan Yaratıcı Toplum’da bir perspektif göremiyor. Neden? Her şeyden önce birincil bilincimizin faaliyeti yüzünden; her şeyi eleştirel olarak algılıyor, her şeyi egoizm ve bir tür tehdit üzerinden algılıyor. Bu yüzden insanlar Yaratıcı Toplumun tüm güzelliğini ve faydalarını anlamıyor. Ama anlıyorlar ve bunu bir tehdit olarak görüyorlar. Yani, neye karşı bir tehdit? Alışageldikleri yaşam tarzlarına. Ve bu onları endişelendiriyor. Ayrıca kendilerine saplanıp kalmış durumdalar.

Ve bu dünyanın saçmalığı artık belirli bir zirveye ulaşıyor ve şimdiden oldukça belirgin hale geliyor. Bu nedenle, benmerkezci, hareketsiz ve bugün var olan gerçeklere ve zorluklara karşı koyamaz hale geldiğimiz ortaya çıkıyor. En basit yol kaçmak, geri çekilmek ve hayatımızı kurtarmak. Ve biz bunu anlıyoruz çünkü bu bizim refleksimiz. Gelecek için, harika ve iyi bir gelecek için mücadele etmeye gelince, gücümüz yok. Ana sebep budur.

Yine de, mevcut olan bu ek gücü incelersek, bir yandan bu, bir insanın ruhsal gelişimi için harika bir zamandır. Bununla meşgul olurlarsa, kişisel ruhsal gelişimlerini gerçekten ister ve bunun için çabalarlarsa, buna yeterince dikkat ederlerse ve bununla çelişmezlerse, bu insanlara önemli ölçüde yardımcı olabilir. Bu da önemli bir nokta çünkü çoğu zaman ruhsal yola girdiğimizde ya da bir dine katıldığımızda kendimizle çelişmeye başlıyoruz.

Örneğin, bir tür ruhsal uygulama veya dua, her neyse, ruhsal bir eylem gerçekleştiririz. Ruhsal gelişimimize odaklanırız. Gelecek hayat hakkında, Ebedi Hayat hakkında düşünürüz. Ancak, bu durumdan çıktığımızda, günlük yaşama dalar ve tamamen ona gömülürüz. Ve bir sürü endişe duymaya başlarız; iç huzur, iç aydınlanma ve Ruhsal Dünya ile yakınlaşma anını kaçırırız. Maddi şeylere sabitlendiğimizde, ondan uzaklaşmaya başladığımız ortaya çıkar. Dolayısıyla istikrarsızlık ortaya çıkar, istikrarsızlık ise şüphe uyandırır çünkü kişi kendini zayıf hisseder.

Ayrıca, zayıflıkla ilgili olarak. Bu bir paradoks ama durum böyle. Demek istediğim, bazı insanlar için bu son derece modern gerçeklikleri ve bu ek güç içsel potansiyellerini artırırken, diğerleri zayıflık ve içsel belirsizlik hissediyor. Neden? Çünkü içinizde baskın olan şey aslında gelişen şeydir. Ve bunun anlaşılması gerekir. Zihninizde neler olup bittiğini incelemek, şüpheleri ortadan kaldırmak ve en azından otojenik eğitimde ustalaşarak en azından basit temel şeyleri gerçekten öğrenmek yerine… Ne için? İçsel süreçlerinizi ve duygularınızı düzenlemek için.

İgor Mihayloviç: Elbette. İnsanlar dengesiz bir ruh haline sahip olduklarında ve kendileri de dengesiz olduklarında, artı ek enerji olduğunda, bir taraftan diğerine savruldukları açıktır. Ama sağlıklı, gayet normal insanlar akıl hastası gibi davrandıklarında ve bunu hissedip anladıklarında, pek çok insan bundan korkuyor.

Bu arada her şeyin çok daha basit olduğu ortaya çıkıyor. İçimizde hâkim olan bir güç var ve bu ek bir güç, onu hissediyoruz ve her yıl büyüdüğünü hissediyoruz. Böylece, onu nereye yönlendirdiğimizin hükmetmeye başlayan şey olduğu ortaya çıkıyor. Sonuçta, bir insan özellikle Benlik olarak mükemmel bir şekilde anlar ve hatırlar, eğer daha önce ruhsal olarak geliştiyse, kendini anlar ve kendini Benlik olarak algılar. Ve bir gözlemci olarak, içinde gerçekleşen süreçleri izleyebilir.

Bundan önce, ruhsal olarak doluydu, sakindi, bilinci dengeliydi, günlük yaşamın herhangi bir sorununu ve herhangi bir meselesini, her ne olursa olsun, mükemmel ve kapsamlı bir şekilde algılıyordu. Her şeyi özünde, içeriden, neden-sonuç ilişkilerinin izini sürerek anlıyordu. Ve her ne trajedi yaşanırsa yaşansın, her sorunun sonluluğunu anlardı. Ama bir şey oluyor, dikkati dağılıyor ve duyguların ona nasıl hükmettiğini, içindeki sistemin daha önce hissettiği her şeyi nasıl yalanlamaya başladığını görüyor ve içinde her şeye ve herkese karşı oluşan o zayıflığı, o nefreti hissediyor. Neden? İşte yanıt bu dostlar, bunun nedeni ek enerjidir.